Y A Z A R L A R I M I Z ve B İ Y O G R A F İ L E R İ

TÜRKİYE'NİN YAZAR ŞAİR ve HALK OZANLARI
DETAYLI  GÜNAY TULUN ÖZEL SAYFASI[sayfa2]

*YAŞAMI*
ÇOCUKLUK GENÇLİK ve EĞİTİM YILLARI 
Çocukluğu; babasının memuriyeti nedeniyle Samsun, Adana, İskenderun, tekrar Samsun, Erzurum, İstanbul gibi çeşitli şehirlerde geçti. Çocukluğunu yaşadığı en mükemmel yılları şöyle anlatır: "Hepsi güzeldi ama Samsun dönemi muhteşemdi. Bir çocuğun yapabileceği her şeyi yaptım. Samsun'un ünlü tahta arabalarından üretip yokuşlardan aşağı uçardık. Rulmandan tekerleklerimiz, tahta ya da demir çubuktan frenlerimiz vardı. 
O frenler tutmazsa ayaklar ne güne duruyor. Sokardın ayağını tekerleğin arkasına, annen evde 'Ne yaptın oğlum, akşama babana ne hesap vereceğiz?' derdi ama bu son fren ayakkabılar için olmasa da sürücü için en sağlıklı yoldu. Bazen direksiyon bile yapardık. 'Bayrağımız Şanımız Hürriyettir Andımız' marşıyla mahalle kavgalarına gidip karşılıklı olarak kafa göz patlatırdık. Yağmurlu havalarda 'Karagöz Hacivat' oynatıp tahta kutularla sinemacılık yaptık. Mevsimi gelince oyunlarımız değişirdi. Karpit patlatıp konserve kutularını füze gibi havalandırırdık, uçurtma uçururduk, gazoz kapaklarıyla yılan oynayıp çember çevirirdik, birbirimizin bilya, gazoz kapağı ve cikletlerden çıkan futbolcu resimleriyle yutmaca oynardık. 'Amen Kapmaca' ile çelik çomak da mevsimlik oyunlardandı. Yazın Samsun'un ilginç denizine girer, denizden çıkınca da ha bire pedal çevirdik. Deniz gerçekten ilginçti. Dalgalar gece kumsalı döver, bir gün önce gide gele ezberlediğimiz çukurlar bir başka yere taşınırdı. Paniğe kapılanlar için büyük tehlike... Mühendisliğimiz de vardı. Çıta ve daha kalın tahtalardan 3 metre boyunda bir sandal yapmıştık. Altı kişi içine doluştuk, herkes batacaksınız diye bağırıyordu. Yaşça daha büyüklerimizse "Batmayız!" diye... O zamanlar Atatürk İskelesi dediğimiz Park Gazinosu'na ait iskele'nin ucuna kadar gelebildik ve tam orada iskele ayaklarının uzunluğunu ölçtük. Battık yani... Battık! 
Samsun'da ağaç tepelerinden inmezdik ama deliler gibi de kitap okurduk. Vakit buldukça da okula gittik dersem lütfen çelişkili gibi görünen cümlelerim dâhil anlattıklarımın tümüne inanın. Hepsi fazlasıyla yaşandı. O zamanlar dünya daha mı yavaştı yoksa gün 48 saat miydi diye düşünüp, içinden çıkamadığım çok olmuştur." 
"Tarihe, tarihî eserlere ve Türklere karşı yapılan soykırıma ilgimin başladığı tarih kokulu Erzurum'u da çocukluğumun en güzel anıları arasında saklıyorum."

Günay Tulun'un, önceleri atletizm yapıp mahalle takımında futbol oynadığını biliyoruz. Bunların yanında üç yıl kadar da halterle uğraştı. Yoğunlukla yaptığı sporsa yüzme oldu.

Perdesiz ayda, İskoç fanfar, pikolo İskoç ve solo trampet eşlikli bas davul ile grup yöneticilerinin işaretleme ve yönetim şekilleri konusundaki uzmanlığı nedeniyle bir dönem, fahri olarak; bazı eğitim kurumlarının ön bando takımlarını eğitti.


İstanbul Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdi. Üniversite eğitimini, şimdiki Marmara Üniversitesi'nin kökeni olarak kabul edilen İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde yaptı.

Bu dönemde ve daha sonraki bankacılık yıllarında, özellikle bugünün değerli mali müşavirlerinden İbrahim Fevzi Tacer'in çabalarıyla Fatih Halkevi'nde açılan gece kurslarında fahri olarak; kuvvet ve binom serileri, vektörler, determinant, türev, diferansiyel hesapları, integral ve matris gibi İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nin matematik programlarına uyumlu matematik dersleri ile “Ticari Matematik” ve “Kıymetli Evrak Hukuku” dersleri verdi.

Ülkenin kamplara bölünüp sağ, sol kavgasının en yoğun yaşandığı o günlerde; ders almak isteyenlerin ideolojilerine bakmadan herkese ders vermesi sonucu, onun kursları sırasında, olaysız ve ilginç bir barış havası yaşandı.

İŞ DENEMELERİ 
Yaptığımız band kayıtlı sohbetlerden birinde çalışma hayatına nasıl başladığını sormuştuk. Tabii ki onun gibi anlatamayacağız, çünkü öyle esprili anlatmıştı ki dinlerken hepimiz gülmekten kırıılmıştık. Özetliyorum: 

"İlk iş denemem; sonradan doktor olan en samimi mahalle arkadaşım Alpdoğan Helvacı'ya uyup evimizin 50 metre ötesindeki yazlık sinemanın önünde leblebi, çekirdek, fıstık, karamela ve armağanlı gofret satmak oldu. Çekirdekleri Eminönü'nden, karamela ve armağanlı gofretleri Karaköy'den alıyorduk. Arkadaşım, yıllardır her yaz bu işi yaptığından çok deneyimliydi. Kazancıyla evlerine kat çıktıkları söyleniyordu. Satarken şöyle bağırıyorduk: "Leblebi, çekirdek, eğlencelik; Abdülvahit Turan Yeni Hayat; şans, kader, kısmet, talih, çekiliyor 5 kuruşa, kaderlerde boş yok!". Tezgâhım bile vardı. Ev sahibimizin oğlu olan rahmetli kardeşim Halit Aydemir yapmıştı. Alamayacaklarını bildikleri için hiç kimse Alpdoğan'dan veresiye istemezdi ama ticaretin en basit kuralını dahi bilmeyen ben, o veresiyeler yüzünden kısa zamanda battım. Babama, bin bir dil dökerek aldığım izinle başladığım ticari hayatım da böylece son buldu. 

Derken sokağımızda bir sirke imalathanesi açıldı. Kuzenlerim "Sait, Semih, Sadi ve Zeynep Erzurumlu"ların evinin en alt katında... Sokaktaki bütün çocuklar canımız istediği zaman o sirkeciye gider, eski şişeleri yıkar; tahta fıçılardan istediğimiz kadar sirke içer, temiz şişelere sirke doldurup etiketler, satışa hazır hâle getirerek kasalara dizerdik. İçeride çalışan tek kişi bile olmazdı. Daha da beteri, tüm bu zaman zarfında iş yeri sahibini ancak bir kez görmüş olmamızdı. Adamın tabii ki haberi vardı. Aksi düşünülemez. Sanki babamızın malı gibi gider, çalışır, çıkardık. Hepimiz gönüllü işçiler gibiydik. Aslında avanak işçiler olduğumuzu okullar açıldığında anladık. Bedava çalışan işçiler okula gidince sirkehane de tasını tarağını toplayıp Beşiktaş'a taşındı. 

Uzun süren haytalık dönemimde saate bağlı ilk işim, yaz mevsimi boyunca bir okulun öğrenci kayıt işlerinde fahri olarak çalışmak oldu. Sonra aynı okulun konser organizasyonlarında otomobille gezici anons sunuculuğu yaptım. "Büyük Yıldız Sevim Tanürek, şuh ve vedet dansöz Özcan Tekgül, Ateş Böcekleri..." diye diye konser saatine dek çevre semtlerde günlerce dolaşıp durduk. Okulun müdürü ortaokulda hem öğretmenim hem de müdürüm olan Zeki Öztanrısever'di. Edirne'nin yetiştirdiği önemli bir değerdi. Yıllar sonra da öğretmen Ethem Günel'le birlikte nikâh şahidim olacaktı. Arada böyle bağ olunca tabii ki fahri, yani gönüllü ve karşılıksız çalışmalar bitmezdi. İki yıl kadar o okulun hem ön bando takımını hem de rahmetli tiyatro sanatçısı Arhan Erçin ve sanat âşığı Erol Gürler'le birlikte tüm okulu, gösteri ve festivallere hazırladık. Asıl yük Erol Bey'in üstündeydi. O gösterilerde sunuculuk bile yaptım. 

Öğrencilerimiz arasında kendisine perde arkasından suflörlük yaptığım monologcu bir kızımız vardı. Aynı zamanda izciydi de... Öylesine sempatikti ki, insan o denli sempatik bir yüze hayat boyu kaç kez rastlar bilemiyorum. Filmciler de bu konuda fazla şansları olmadığını bildiklerinden, onu görmezden gelemediler. Çok genç yaşta Yeşilçam'la tanışan bu sempatik kızımız Fatma Karanfil'di. 

İŞ YAŞAMINA GEÇİŞ 
Yine kendisi anlatıyor: O dönemleri daima, sorumsuzca geçen eğlence dolu haytalık yılları olarak gördüm. O günlerde kendi adıma yaptığım en yararlı iş, kitaplarla fazla haşır neşir olup okumak okumak ve okumaktı. 
Şu anda bunları anlatırken, düşündüğüm kadar kımıl zararlısı olmadığımı, arada yararlı işler de yaptığımı fark ettim. 
Haytalık yaşamım, önce Zaman Ecza Deposu'nda sonra da Topçular'daki bir planya, freze, kaynak atelyesinde işe girince sarsıldı. İkisi de insan emeğini sonuna dek sömürmeye açık iş yerleriydi. Daha önce sınav saatinde denizde kızlarla sandal gezisi yapacak kadar sorumsuz olan ben, çalışma hayatındaki sömürü düzenini görünce bir hışımla liseyi bitirdim. 
Dedem Bekir Sıdkı Bey; savcılık, sorgu hâkimliği ve ağır ceza reisliği yapmış, Ermenilerin Osmanlıya yaptığı soykırım sırasında görev yerini terketmediğinden görev şehidi olmuş, ünlü bir Osmanlı hâkimiydi. Annem onun gibi hukukçu olmamı çok istemişti ama hukuk adamı olma fikri gönlümde yoktu. Şu işe bakın ki, daha önce birkaç kez istemeye istemeye girdiğim sınavlarda Hukuk Fakültesi'ni kazanmış ama liseyi bitiremediğim için gidememiştim. Bu kez o lise bitmiş ama ben, üniversite sınavlarına girmemiştim. Önümde iki seçenek vardı, ya sınavsız öğrenci alan ya da sınavlarını sistemden ayrı yapan bir üniversiteye başvuracaktım. İki yıllık olduğu ve yedek subaylık hakkı verdiği için Gazetecilik Enstitüsü'ne gitmek istedim ama kader, bambaşka bir yöne gönderdi. Ailece Gelibolu'da tatildeyken babamın iş arkadaşı rahmetli Ahmet Gürvit, babamla anlaşarak beni İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ne kaydettirmiş. Oyuna gelmiştim ama tatil dönüşünün hemen ertesi günü başlayan ve iki gün süren sınavlara mecburen girdim ve Allah'ın takdiri sayesinde kazanıp, kaydımı yaptırdım. İyi ki de girmişim. Arkeoloji'de okuyan eşimi, bir akrabasını ziyarete gelip giderken orada buldum.

İŞ YAŞAMI 
Çalışma hayatı, üniversiteye girdiği yıl Yapı ve Kredi Bankası A.Ş' de başladı. Bu bankanın, on iki yıl sonra, Çukurova Holding tarafından satın alınmasını takiben aynı gruba ait Pamukbank Türk A.Ş’ ye geçti. Bankanın tüm personeline "Bankacılık Enstitüsü"nde de okumalarını önermesi üzerine kayıt yaptırdı ama oradaki öğretim görevlilerinin "Siz, öğrencilik yapacak değil, ders verecek seviyedesiniz!" sözlerinin ardından devam etmedi. Pamukbank'ın İstanbul Elmadağ ve Sultanhamam şubelerinde çalıştıktan sonra, Trakya Bölgesi’nin merkezi olan Edirne Şubesi’nde yönetici müdürlük yaptı. Bankanın eski yönetimiyle Edirneliler arasında uzun süredir sürüp gitmekte olan problemleri halleden ekibin başında yer aldı. Sekiz yıla yakın bir süre bu görevde kaldı.

Seksenli yılların başında, kredi kartlarının benzin istasyonlarında kullanımını sağlayan sistemin uygulayıcı fikir babalığını yaptı. Türkiye'de o güne dek akaryakıt işlemlerinde kredi kartları kabul görmemekteydi. İlk kez uygulanan ve Edirne'de başlatılan bu sistem, önceleri klasik bankacılarca görmezden gelinse de o dönemde Eurocard'ın bütün büyük atılımlarına imza atan Türkiye'nin kredi kartları konusundaki en önemli uzmanı Yavuz Özgün tarafından da desteklenince kademe kademe tüm bölgelere yayıldı. Bankanın daha sonraki yıllarda genel müdürlüğüne getirilen Bülent Şenver'in, uygulamanın başarısını görmesinden sonra, kullanılmakta olan kart sistemi; küçük bir değişiklikle "Shell Card" adı verilerek, uygulamaya sokuldu. Bu konudaki ilk ve temel yapılandırma bilgilerini de o dönemin Genel Müdürü Bülent Şenver'in isteği üzerine, Günay Tulun hazırladı.

Ülkemizde çok az yöneticide görülen bir alçak gönüllülükle "Ben yaptım değil biz yaptık" demesini bildi. Bu nedenle kendisiyle yaptığımız bir röportaj sırasında söylediği ve tüm yöneticilere örnek olması gereken şu sözlerini, buraya almadan geçmeyeceğiz.

"İş hayatında hiç kimse, işleri tek başına yapamaz. Her işin öncekilerden gelen ya da birlikte çalışmayla elde edilen bir bilgi birikimi, alt yapısı vardır. Onları yokmuş gibi göstererek her şeyin kendinden menkul olduğu havasını yaymaya kalkmak hakça olmadığı gibi, konumu itibarıyla saygı duyulması gereken yöneticiliği de sorgulanır hâle getirir."

Dijital ortamda kayıt altına alarak arşivlediğimiz söz konusu röportajdaki bu sözler, “Yazarlar ve Ozanlar Grubu” olarak; her şeyi kendilerinin yaptığını sanan kıt akıllı patron, yönetici ve yetkililere örnek olmalıdır. Grup olarak amacımız: Siyasetçiler dâhil, bugünün ve geleceğin yöneticilerine nasıl davranmaları gerektiğini göstermek; kimsenin tek başına bir değer ifade etmeyeceğini, değerlerin birlikte oluşturulabileceğini, paylaşımın kimseyi küçültmediğini, tam tersi yücelttiğini örneğiyle birlikte gözler önüne sermektir.

Günay Tulun'un yeniden İstanbul’a dönüşü, Mahmutpaşa Şubesi'nin yönetici müdürlüğüne atanmasından sonra gerçekleşti.

Bankacılık sonrası ilk eğitim alanı olan eğitimcilik ve işletmeciliğe döndü. Bazı şirketlerin genel müdürlük mevkiinde, yönetim kurulu üyeliğinde ve yönetim kurulu başkan yardımcılığında bulundu. Banka, sigorta, taahhüt ve enerji sektörlerindeki çalışmaları sırasında ödüller kazandı. Kendisiyle yapılan röportajlar, gazetelerde ve işletmelere yönelik dergilerde yer aldı. 

Tekstil, finans, enerji, uçak, su kaynakları ve bazı ağır sanayi kuruluşlarının da arasında bulunduğu birçok şirketin “teşkilatlanmalarından, eğitimlerine; insan kaynaklarından, yerleşim düzenleri”ne kadar geniş alanda hizmet veren "Sistem Yaklaşımları-Sistem Danışmanlık, Eğitim ve Organizasyon Yaklaşımları"nın 1999-2002 yılları arasında genel müdürlüğünü yaptı. Daha sonra da aynı kurumun CEO ve yönetim kurulu başkanlığı görevlerini üstlendi. 

GÜNAY TULUN'LA YAPILAN RÖPORTAJLARDAN ÖRNEKLER 
Günay Tulun'la yapılan röportajların birçoğuna ulaştık. Basılı yerel gazetelerdeki röportajların neredeyse tamamı röportajdan çok habere benzetilerek sunulduğundan buraya, yalnızca röportaj tekniğine uyan örnekler alındı. O röportajların dijital platformlardaki yayın adresleri şöyle:

.MAKALE ve ŞİİRLERİN DOĞRU ÖRNEKLERİNE ULAŞIM: 
"Türk Yazın Dünyası, TYD-Yazarlar Bir, TYD-Şairler Bir, TYD-Ozanlar Bir, Yazarlar ve Ozanlar Grubu ile Sessizliğin Sesi Grubu" üyesi olan Sayın Günay Tulun'un eserlerinin en doğru hâllerine ulaşabileceğiniz adresleri yandaki sütunlarda yayınladık. 
.
Saygılarımızla
Yazarlar ve Ozanlar Grubu




METİN ve SAYFA DÜZENİ
Metin ve sayfa düzeni, Türk Yazın Dünyası Sanat Yönetimi 
tarafından hazırlanmıştır. Sayfa üzerindeki telif haklarının tamamı, makale, köşe yazısı, şiir, bilgilendiren içerik, sayfa düzeni ve konular üzerindeki haklar da dâhil olmak üzere adına özel sayfa düzenlenmiş olan yazarların kendilerine aittir. Buna göre; 
TÜRKİYE'NİN YAZAR ŞAİR ve HALK OZANLARI DETAYLI GÜNAY TULUN ÖZEL SAYFASI üzerindeki her türlü hak sahibi de yazarımız Sayın Günay Tulun'dur. Wikimedia Vakfı'na ait wikipedia-wikipedi-vikisözlük-wiktionary ile biyografi site, dergi, gazeteleri ve antolojiler; "sessizliginsesi.tr@gmail.com" adresine başvurarak kendisinden izin almak ve içeriği değiştirmemek kaydıyla bu biyografiyi kullanabilirler. Şiir Parkı "www.siirparki.com" sitesi, bu konuda özel izinlidir. [Diğer biyografik çalışmalarımızdan da yararlanmak isteyen site ve kuruluşlar da taleplerini aynı adrese yapmalıdırlar. 
İdil Tulunoğlu, Günay Tulun, Mete Esin, Güray Tulun, Konuk Yazarlar, Sessizliğin Sesleri Gazetesi, Erzurum Sesleri Gazetesi, Samsun Sesleri Gazetesi, Edirne Sesleri Gazetesi, Tarihin Sesleri Dergisi, Sessizliğin Şiirsel Sesi Dergisi, Sessizliğin Sesleri Sanat Galerisi, Sessizliğin Sesi Grubu Radyoları, İstanbul'un Sesleri Gazetesi, Haberciden Gazetesi


Sayfa düzeni Günay Tulun tarafından yapılmıştır.